Rasputin: Gizem ve Entrikalarla Örülmüş Bir Hayatın Sonu
Rus İmparatorluğu’nun karanlık sayfaları
arasında, Grigori Yefimoviç Rasputin’in adı hâlâ yankılanır. Bu Sibiryalı
mistik, sarayın kalbine girerek hem Romanov Hanedanı’nın hem de Rusya’nın
kaderini değiştirmiştir. Ancak Rasputin’in yaşamı kadar ölümü de efsanelerle
doludur. Entrikalar, zehirler ve kanlı suikastlar... İşte, Rasputin’in dramatik
sonunun hikâyesi.
Keşfedilen
Güçler
Rasputin’in gençlik yılları, köyünde doğaüstü
yetenekleriyle dikkat çektiği söylentileriyle geçti. Hayvanları
sakinleştirebilmesi ve hasta olan insanlara dokunarak iyileştirme yeteneği
olduğu iddia ediliyordu. Bu doğaüstü özellikleri, onun çevresinde bir
"kutsal adam" imajı yaratmasına neden oldu. Ancak Rasputin’in yaşamı,
sıradan bir azizin öyküsünden çok daha karmaşıktı.
Gençliğinde birçok kez
manastırlara gitti. Orada mistik öğretilerle tanıştı ve Sibirya'nın ruhani
liderleriyle temas kurdu. Zamanla kendi tarikatını oluşturacak kadar güçlü bir
dini figür haline geldi. Ancak bu tarikat, yalnızca dua değil, aynı zamanda şehvet
dolu ayinlerle de ün kazandı. Rasputin, hem bir aziz hem
de bir şeytan olarak görülüyordu.
İlk
Buluşma: Bir Şifacının Saraya Girişi
1905 yılında Rasputin, Sibirya’dan St.
Petersburg’a geldiğinde Rusya, çalkantılı bir dönemin içindeydi. Çar II.
Nikolay ve Çariçe Aleksandra, hem ülkenin huzursuzluğundan hem de kişisel
sorunlarından ötürü manevi bir rehbere ihtiyaç duyuyordu. Çiftin en büyük
endişesi, hemofili hastası olan oğulları Aleksey’di. Çocuk, küçük bir
yaralanmanın bile ölümcül olabileceği kadar kırılgandı.
Rasputin’in saraya çağrılmasının nedeni, bu
çaresizliğe bir umut ışığı arayışıydı. Çariçe Aleksandra, oğlunu
iyileştirebileceğini iddia eden bu mistik figüre büyük bir inançla yaklaştı.
Rasputin, Aleksey’in kanamasını dualar ve dokunuşlarla durdurduğunda, sarayda
adeta bir mucize yaratıcı olarak görülmeye başlandı. Çariçe, onun yalnızca
oğlunun değil, tüm ailenin kurtarıcısı olduğuna inandı.
Sarayda
Etkinin Artışı
Rasputin’in saraydaki etkisi, hızla ruhani bir
danışmanlık rolünden daha derin bir hale geldi. Çariçe Aleksandra, Rasputin’i
yalnızca bir şifacı olarak değil, Tanrı tarafından gönderilmiş bir bilge olarak
görmeye başlamıştı. Rasputin’in bu denli güçlü bir pozisyona yükselmesinin
temel nedenlerinden biri, Çariçe’nin onun hakkındaki sonsuz güveniydi.
Aleksandra, Rasputin’in yalnızca Tanrı’nın sesini duyduğuna değil, aynı zamanda
Rusya’nın geleceği hakkında kehanetlerde bulunabileceğine inanıyordu.
Rasputin, Çar ve Çariçe’ye yalnızca dini
değil, aynı zamanda siyasi tavsiyeler de vermeye başladı. İmparatorluk
yetkilileri ve generaller arasında kimin atanması ya da görevden alınması
gerektiği gibi konulara dahi müdahale etti. Onun önerileri, özellikle I. Dünya
Savaşı sırasında Çar’ın stratejik kararlarını etkiledi. Rasputin’in bu rolü,
sarayın içindeki birçok soylunun tepkisini çekmeye başladı.
Soylular, Rasputin’i hem ahlaksızlığı hem de siyasi gücü
nedeniyle tehdit olarak görüyordu. Onun, Çariçe Aleksandra üzerindeki etkisi
halk arasında skandal hikâyelere dönüştü; Rasputin’in yalnızca bir danışman
değil, Çariçe’nin gizli sevgilisi olduğu fısıldanıyordu. Halk, savaşın
yarattığı yoksulluk ve sefaletin sorumlusu olarak Rasputin’i görmeye
başlamıştı. Onun, saray politikalarına doğrudan müdahale ettiği ve önemli
atamalarda etkili olduğu iddiaları, yalnızca soylular arasında değil, tüm
Rusya’da büyük bir öfkeye yol açtı.
Suikast
Planı: Ölüm Kararı Alınıyor
Rasputin’in öldürülmesine yönelik plan,
soyluların artık sabrını yitirdiği bir dönemde şekillendi. 1916 yılına
gelindiğinde, I. Dünya Savaşı nedeniyle Rusya’da hem siyasi hem de ekonomik
kriz derinleşmişti. Rasputin’in saray üzerindeki etkisinin, Çar II. Nikolay’ın
halktan kopmasına neden olduğuna inanılıyordu. Bu durum, Rasputin’i ortadan
kaldırma kararı alan bir grup soylunun bir araya gelmesine yol açtı.
Başını Prens Felix Yusupov, Büyük Dük Dmitri
Pavloviç ve Vladimir Purishkevich’in çektiği bu grup, Rasputin’i öldürerek
imparatorluğu kurtarabileceklerine inanıyordu. Suikast planı titizlikle
hazırlandı. Rasputin’in güçlerinin mistik olduğuna inandıkları için onu
öldürmenin zor olacağını düşünüyorlardı. Bu yüzden plan, hem zehir hem de
fiziksel saldırıyı içeriyordu.
Son Gece:
Felix Yusupov’un Köşkünde
Rasputin, 29 Aralık 1916 gecesi (yeni takvimle
17 Aralık), Prens Felix Yusupov’un St. Petersburg’daki sarayına davet edildi.
Yusupov, Rasputin’e karısı İrina ile tanışma bahanesiyle onu köşküne çekti.
Gecenin ilerleyen saatlerinde, sessiz ve loş bir odada başlayan bu buluşma,
tarihe geçecek kanlı bir hesaplaşmaya dönüşecekti.
Yusupov, Rasputin için özel olarak hazırlanmış
pastaları ve şarabı sundu. Her ikisi de siyanürle zehirlenmişti. Rasputin,
pastalardan birkaç ısırık aldı, ardından şarabı içti. Ancak soyluların
beklediği şey gerçekleşmedi: Rasputin hiçbir şekilde etkilenmiyordu. Dakikalar
geçti, ama Rasputin hâlâ güçlü bir şekilde oturuyordu. Bu, suikastçılarda
paniğe yol açtı. Zehir işe yaramayınca, Yusupov silahını çıkararak Rasputin’i
göğsünden vurdu.
Rasputin yere yığıldı ve hareketsiz kaldı.
Yusupov ve diğerleri, Rasputin’in öldüğüne inanarak onu terk etti. Ancak
Yusupov bir süre sonra cesedi kontrol etmek için geri döndüğünde, Rasputin’in
gözlerini açtığını ve kendisine doğru hamle yaptığını gördü. Panik içinde
Yusupov, bağırarak yardım çağırdı.
Kanlı
Mücadele ve Neva Nehri’ne Yolculuk
Rasputin’in hâlâ hayatta olduğunu gören
suikastçılar, onu tekrar vurdular. Bu kez başına ve vücuduna birkaç kurşun daha
isabet etti. Ancak Rasputin’in hâlâ yaşam belirtileri göstermesi, soyluları
dehşete düşürdü. İnanılmaz bir iradeyle Rasputin, köşkten kaçmaya çalıştı.
Karla kaplı bahçeye sürünerek ulaşmayı başardı, ancak Prens Yusupov ve
diğerleri onu yakaladı.
Bu kez Rasputin’i öldüğünden emin olmak
isteyen grup, onu iyice darp etti ve cansız bedenini bir çarşafa sardı.
Ardından, Neva Nehri’nin donmuş sularına götürerek buzların arasına attılar.
Rasputin’in ölümünü garanti altına almak için bedenin ağırlıklarla birlikte
dibe batmasını sağladılar.
Cesedin
Bulunması ve Gizemli Bulgular
Birkaç gün sonra Rasputin’in cesedi, Neva
Nehri’nde bulundu. Ancak cesedin incelenmesi, suikastın ardındaki efsaneleri
daha da büyüttü. Rasputin’in ciğerlerinde su bulunması, onun suya atıldığında
hâlâ hayatta olduğunu ve nefes almaya çalıştığını gösteriyordu. Bu durum,
Rasputin’in fiziksel direnci ve mistik güçleri hakkında zaten var olan
söylentileri güçlendirdi.
Rasputin’in cesedi, hızla ortadan kaldırıldı.
Ancak onun ölümü, Romanov Hanedanı üzerindeki kara bulutları dağıtmadı. 1917
yılında Çar II. Nikolay tahttan indirildi ve Romanov ailesi trajik bir şekilde
öldürüldü. Rasputin’in suikastı, Rus İmparatorluğu’nun sonunu getiren olaylar
zincirinde yalnızca bir halkaydı.
Efsanenin
Ardından
Rasputin’in ölümü, onun yaşamı kadar efsanevi
bir hale geldi. Halk, onun yalnızca bir insan olmadığını, doğaüstü güçlere
sahip bir varlık olduğunu konuşmaya devam etti. Ölüm şekli, onun karanlık
büyülerle ve mistik güçlerle çevrili imajını daha da pekiştirdi. Kimilerine
göre Rasputin, Tanrı’nın bir elçisiydi; kimilerine göre ise şeytanın ta
kendisi.
Rasputin’in hikâyesi, yalnızca bir adamın
yükseliş ve düşüş hikâyesi değildir. O, Rus İmparatorluğu’nun çöküşünü
hazırlayan bir sembol, bir devrin sonunu getiren olayların merkezindeki
figürdür. Ölümüyle bile tarihin en büyük tartışmalarından birine dönüşen bu
mistik figür, hâlâ Rusya tarihinin en gizemli karakterlerinden biri olarak
anılmaya devam ediyor.
Yorumlar
Yorum Gönder